Ülke annenin
iki tane oğlu varmış. Birinin adı Barış, diğerinin ki de Savaş. Barış ne kadar
sakin sessiz ve yumuşak huyluysa Savaş o kadar kavgacı, yaramaz araşıra can
yakan bir çocukmuş. “Evlat bu atsan atılmaz satsan satılmaz. “ diye Ülke anne
genellikle Savaşı uyarsa da Savaş bildiğini yapar. Ortalığı kasıp kavurur sonra
da pişman olup annesinden özür dilermiş. Barış pasif bir çocukken Savaş
hiperaktif bir çocukmuş, Barış’ı arkadaşları dövse Savaş hemen meydana çıkar
bir güzel benzetirmiş. Anne için için
Savaş’a kızsa da kardeşini koruduğu için oğluyla gurur duyarmış. Babaları
olmadığı için Savaş evin babası gibi olmuş. Savaş’ın haklı olduğu durumlarda
tabi ki anne bir şey demezmiş- ne desin ki? Niye desin ki? Barış, kitap okur,
sohbet eder, annesine yardım ederken Savaş hiçbir şey olmasa da kavga edecek
bir şeyler arar durur ve bulurmuş. Anneleri Ülke Hanım bir gün arkadaşlarıyla
çocuklarından konuşurken “İkisini de ben doğurdum ama ne kadar farklılar.”
Dediğinde bir komşusu “Ülke Hanım, aslında sen hayatı temsil eden iki evlat
doğurmuşsun. Artı ve eksiler gibi…” Biri olmasa diğerinin kıymetini
bilemeyecektin. Her ikisi de gerekli. Tabi ki gönül Savaş’ın gereksiz yere
değil de savunma olarak iyi işler yapsa çok daha iyi olurdu. Bu durumda yapacak
bir şey yok. En iyisi ikisini de idare ederek yaşamak…
Yorumlar
Yorum Gönder