Kuşun adını “Shakie – Şeyki “ koydum. Hayvan bile
olsa mademki birlikte yaşayacaksın şartlar neyse yerine getireceksin. Elime
muhtaç yem verirsem yiyecek, su verirsem içecek. Sadece beslemek de yetmiyor.
İlgileneceksin- konuşacaksın ve seveceksin. Aslında evlilik gibi bir şey. Çiçek
garibim sadece su ver, güneş gören yere koy, gıkı çıkmıyor. Kuş öyle mi? Kafesinde sıkılınca kapısını
açtırana kadar ötüyor- daha doğrusu söyleniyor… Açınca da başlıyor uçmaya,
sağına soluna konmaya gagalamaya; hayvanken bile intikam peşinde J Sinirlenince söyleniyor… Haklı “ Madem aldın bana bakacaksın.”
dercesine… Gelen gidenle bir muhabbet sormayın gitsin. İşim başımdan aşkın
zaten yoğun çalışıyorum. Beyefendiyi de ihmal etmeye gelmiyor. Dışarı çıksam
aklım evde, pencereyi açsam acaba dışarıda mı diye… Sonunda onu ilk gördüğünde
seven ilkokul öğrencim Severhan’a verdim. Evde bir sessizlik… Akşamüstü gitti.
Acaba üzülür mü? Hayata küser mi? diye endişelerimde yok değil… o mutlu olana-
yeni sahibine alışana kadar bu devam edecek. Onun ardından sadece konuşarak, dokunarak
sevdim. “Keşke dilinden anlasaydım” diye düşününce aklıma kuşdili geldi. Çocukken
kuşdili konuşurduk. Sözcüklerin arasına sessiz harf koyarak aramızda şifre gibi
konuşurduk. “Segen bugu digildeden aganlıyogor mugusun?” Ya da başka bir sessiz harf. Çok eğlenceliydi.
Sonradan anladım ki dile çok faydası oluyor. Bir yerde tekerleme gibi. Onun
arkasından seslendim: “Shakie, Kış günleri bahar gelmiş gibi öterek beni mutlu
ettin sağ ol. Kafeste yalnız kalışına üzülmedim desem yalan olur ama sinirlenip
sağımı solumu gagalamana, bilgisayarımın üstüne pislemene bu zamana kadar
dayandım. Ayrıca seninle aynı dili konuşamadığımız için boşanmaya- pardon
ayrılmaya karar verdim. Kusura bakma. Sana da mutluluklar diliyorum yeni
hayatında…”
Yorumlar
Yorum Gönder