Anlatamamak


 
Bazen öyle anlar olur ki kendinizi anlatamazsınız? Sözcüklerin pasif direnişe geçtiği anlardır. Boğazınıza düğümlenir bir türlü yerlerine koyamazsınız ya da onlar dışarı çıkmak istemezler. onların yerine davranışlarınızı konuşturmaya çalışırsınız; davranışla yanıt alırsınız. Kendileri çok güçlüdür ve yerlerini hiç bir şey tutmaz. Sessiz film oynar gibi el kol hareketleriyle bulmaya çalışırsınız ama tek sözcüğü suratı asık bir şekilde karşınızda bulursunuz ki siz buldum sevincini yaşarken o ekip halinde çalışmayı sevdiği için diğer bir deyişle arkadaşları olmadığı için mutsuzdur. Özellikle konuşulmasının dinlenmesini isteyen kişi anlatamayacağını anladığı zaman ruhu daralır ve konuşmaktan vazgeçer. Zaman ve ortamında oluşmasını beklerken bir hayli de zorlanır. Nasıl mı? karşısındaki insan dinlemeye hazır olmayınca- yani konuşmasının bir faydası olmayacağını anladığında işi zamana bırakır. Zaman her derdin en iyi ilacıdır dense de bazıları zamana karşı koyarak acılarını yaşamaya devam ederler. Ve siz de sevdiklerinizin  acı-sıkıntı ve üzüntü halinde yaşadıklarına seyirci kalmanın daha büyük acısını ta yüreğinizin dibinde yaşarsınız. İnsanın hangi sözcüğü seçeyim -daha doğru ve uygun olur ikilemleri arasında gider gelirken konuşamazsınız. Çaresizliğin türlerinden biri olan anlatamamak -konuşamamak sözcüklerin işlevini yerine getirmek istemediklerinden değil ruh halimizin onlarla bağlantıyı kuramamasından kaynaklanır. O zaman en iyisi yazmak ve sunmak ve onun anlayacağı zamanı beklemektir.

Yorumlar