Abartmayalım...

Sahip olduğun dilin zenginliğini başka dilde aramaya kalkma. Sonra yazar değilsin ki biraz hava olsun diye “Farklı ya da ilginç kullanayım” diye düşünme! Düşünürsen başına iş açarsın. Dilin dilbilgisi olarak mantığı var ama kullanıma gelince artı sorgulamaya başlayınca kafan karışır altından kalkamazsın. Örneğin: Masa’ya niye masa demişler de başka şey dememişler gibi. Sana ne demişler kullan gitsin. Bu saatten sonra masanın adını mı değiştireceksin. Bu arada anlatıma renk katmak için renkleri olduğu gibi değil de önlerine pekiştirme olarak kullandığımız ön ekler de mantık hiç arama. Bir çırpıda söyle gitsin. Hecelersen ortaya komik durum çıkar.  Sarı – makyajını yapmış olmuş sapsarı … Sap ile sarının ne alakası var deme sırf ses uyumu. Onu kapkara, simsiyah, yemyeşil, bembeyaz, mosmor- bu arada kahverengi, turuncu, eflatun gibi renkler nasıl olduysa pekiştirici almamış ve sade kalmışlardır. Şimdi “Yeşil gözleri var. “ yerine- bizde renkli göz az olduğu için kıskançlığımızı anlatmak adına “Yemyeşil gözleri var.”ı tercih ediyoruz. İngilizcede bunu nasıl söyleyeceğim diye düşünme. Onlar benzetme yapıyorlar. Şöyle ki: As green as grass. Yani ot kadar yeşil. Romantizmi mahvetmeyelim. Koyulaştırıp açalım. Koyu yeşil ya da açık yeşil gibi… Dark green & light green gibi. Birde renklerin sonuna konan -tırak’lar ve –imsi’ler var. Hangi koşulda kullandığımızı bilemiyorum ama özenle kullanmamaya dikkat ediyorum. Mavimtırak ya da mavimsi... Ne demek şimdi kişiliksiz bir mavi mi denmek isteniyor acaba. Sanki ne olduğu belirsiz– ya da gözleri rengi net seçemiyormuş gibi. Aynı hatayı İngilizcede de görüyoruz. Renklerin sonuna eklenen-ish eki aynı görevi yapıyor. Pinkish. Pembemsi - pembemtırak. Bu renkler isim olduklarında çok seviyorum. Göz alabildiğine mavilik, yeşillik… O zaman da sonuna “ness” ekledik mi tamam. Blueness and greenness. Sözcükler, duyguların elinde acı çekmesinler, bu yüzden de coşmayalım. Sakin lütfen…

Yorumlar