Kul olayım kalem tutan ellere…

Eskiden kalemler ve daktilonun tuşları vardı. İkisinin verdiği haz farklı. Hele kurşun kalemle yazılanlar. Hata yapınca düzeltme şansı olan. Birinde zarif bir tutuş varken diğerinde bas ya da vur gitsin havası. Uzun yıllar yetişkinlerde gördüğüm kalemi boğma biçimi içimi acıtıyor. Kalem nefes alamaz hale gelmiş. Ölüyorum diye bas bas bağırıyor ve ne yazık ki duyan yok! Biz onu çok severdik. Ucunu açmak onu bir dost gibi görmek okul hayatımızın vazgeçilmez bir parçasıydı. Sonra tükenmez kalemler çıktı etrafı kirleten yazdın mı hatanı silemediğin. Çok sonraları uç kalemler çıktı yazarken “Daha bir dikkatli olun! Diyen. Ne şiirler- hikâyeler ve mektuplar yazıldı onlarla. Yazmak çok güzel bir duygudur okumak kadar. Öğrenci kalemle ne zaman tanışır? Herkes bilir ki okul hayatı başladığı zaman ve bir öğretmenin ilk görevidir kalemin nasıl tutulacağını öğretmek. Bunu gördüğüm her an doğrusunu gösteriyorum ama alışkanlık olmuş bir kere. Çocuklarda ise olay farklı taklit etme yeteneklerinden dolayı bir kere gösterdin mi hemen kapıyorlar. Dersimde renkli kalemler kullandırmaya özen gösteriyorum ve renklerinde bir anlamı var. Örneğin kırmızı. Hataları yok edersek hep doğru yaptığımızı sanırız. Hata yerinde kalacak kırmızı doğruyu gösterecek. Doğrulara dokunup manzara kirliliği yaratmıyoruz. El yazısı kişiye göre değişiyor ve kişilik tanımını anlatıyor. Şimdi bilgisayarda yazılan yazılarda kendimizi ele vermiyoruz dersem yalan olur. Sözcükler babalar gibi bizi açıklıyor. Eskiden oyun gibi yazı tarzımızı değiştirmek çok hoşumuza giderdi. Şimdi sözcük tarzlarını bilgisayardaki alfabeler belirliyor. Yazı çok önemli bir belge. Yazılarımız hikâyelerimizi oluşturuyor.Günlük tutma olayı öncelikle kendimize bir anı… Yazmaya değecek günleriniz olması dileğiyle…

Yorumlar