HÜZÜN

“Hani eski bir resme bakarken
 Hani yılları sayarda insan
 Hani gözleri dolar ya birden
 İşte öyle bir şey, işte öyle bir şey
…”

Çiğdem Talu’nun dizelerinde,  Erol Evgin’in sesinde hayat bulmuş HÜZÜN. Gerçekten araştırdım bu sözcüğü anlamını bilmediğim için değil de çok arkadaşı olduğu için. Hüzün, hazan, gam, keder, efkâr… Bunların arasında sıkı bir dostluk var farkındayım ama hüznü daha duygusal ve mahzun buldum. Daha bir açıklanamayan – ifade edilemeyen ama hissedilen nefis bir duygu içinde fiziki acı ve şiddet yok, meltem rüzgârı gibi akıyor içine... Herkes bu duyguyu yaşayamaz tıpkı âşık olmak gibi. HÜZÜN acımak değildir. Bazen çok yoksul ve zeki olduğu halde okuyamamış insanları görünce içimi hüzün kaplar. Payıma düştüğü kadarıyla öğretmen oluşumdan ve çaresizliğimden utanırım. Sonra yaşam ve diğer sorumluluklarımızın; ekonomik olarak rahat olmayışımızın gerekçelerini düşündükçe… Hüzün çift taraflı keskin bıçağa dönüşür. “Akşam oldu hüzünlendim ben “diye şarkıları dinleyenler, bekledikleri gelmeyip onları mutsuzluğa itenlerdir. Hüzünlenmeye fırsat bulamayacak kadar yoğun bir yaşam, yaptıklarından mutlu ve yorgun, yapacaklarının umuduyla daha bir keyifli insan olmak elimizde. Yeter ki hedeflerimizi çok tutalım… Ara sıra hüzünlenmek ruha iyi gelir. Ne de olsa kan tahlili gibi eksikleri gösterecek bir ruh tahlili yapılmıyor ama en azından gözyaşı kadar ruha iyi gelen güzel duyguları da ihmal etmeyelim.


Yorumlar