Neyi? Geçmişi. Gözünün önüne geldi mi sokakta oynadığımız günler. Hani kuyuyla duvar arasına ip çekerek voleybol oynadığımız, saklambaç ve daha bir sürü oyun. Unutulur mu? O kadar çocuksu mutluyduk ki nasıl unutabiliriz. İnsan hayatta en çok mutlu ya da üzgün olduğu anları yüreğine çiviyle kazıyor diğerleri ise akıp gidiyor. En çok da film anlatmalarımız geliyor gözümün önüne... heyecanla izlenen filmi anlatmak ve dinlemek. Sinema en büyük keyif ve lükse giriyor o zamanlar. Oysa canlandırmanın bir de başka anlamı var hayata geçirmek gibi. Rol yapmakla eş değer görülse de yeni bir şeyin üretilmesi olarak da geçiyor. Bütün bunların kaynağı ise "Düşünmek ve hayal kurmak " gibi iki kardeşin birlikte çalışmasından oluyor. Sokağa çıkmaya izin verilmiyorsa o zaman evde dört duvar arasında kendini eğlendirecek bir şeyler bulmak gerekiyor. Benim en çok yaptığım. Bir kaç sandalyeyi karşıma dikip sonra annemin topuklu ayakkabılarını( altını silerek) giyip öğretmencilik oynamaktı. Kendimebir sınıf yaratırdım ve öğretmenleri olarak çalışmam gereken konuşarı hayalet öğrencilere anlatırdım. Bunun ileride mesleğim olacağını hiç düşünmeden... Bir de misafir olarak gelen teyzelerin küçük çocuklarına başka bir odada masal üretip anlatarak bir yer de onlarında anlattıklarımı gözlerinde canlandırmalarını sağlayarak. İmkansızlık üretkenliğ tavan yaptırıyor ve şunu anladım ki ne kadar eksiğiniz varsa o kadar tamamlayıcı oluyorsunuz...
Yorumlar
Yorum Gönder